The Kingdom of Dreams and Madness

7 Haziran 2015 Pazar

 Bu post bir film önerisi değildir duygu, düşünce, beğeni beyanı diyebiliriz. HMiyazaki sevmiyorsanız tabii izlemeyin. İnsanların nefret ve öfkesinin ruhumun belini büktüğü bir gecenin ardından oturup her saniyesi kıymetli

#thekingdomofdreamsandmadness i izledim çok iyi yapmışım. Niye bu zamana kalmış diye sorarsanız kısmet bugüneymiş başka bir şey değil. Bu bir film değil aslında bir yaşam öyküsü, bir kesit, bir belgesel. Kafasının içinde yaşamak istediğim en birinci insan~ Miyazaki ye bir kere daha hayran kaldım. Belki bir animesini olsun izlemişsinizdir, hadi ama en azından Heidi yi bir kere olsun izlediniz biliyorum. ;) Beyaz önlüğü, kahverengi kordonlu saati, kir beyaz saçları ve siyah kaşları, gülünce kaybolan gözleri, günlük rutinleri: kreşteki çocuklara el sallaması ve gökyüzünü seyredişi ile biricik kişilik… Ses tonu kelimeleri seçişi ve telaffuzu, sulu boyası, uçsuz bucaksız hayal gücü, hayata bakışı ile bana göre dört beşlik yok hatta dört onluk muhteşem bir adam. Bu dünyaya ait olmadığı aşikar. Belgeseli izlerken anlıyorsunuz ki animelerin her karesinde izi var hayatından ve ellerinden. Şaşılacak şey değil tabi ama ne bileyim, o anlaşılmaz karışık kısımlar bile bir sonuca bağlanıyor beyninizde. Hoş anlaşılmak için izlenmez onun filmleri. Eğer çok yaşayacak olsaydım ve bana nasıl bir hayat yaşamak istediğim sorulsaydı kesinlikle bu adamınki gibi bir hayatim olsun isterdim. İstediği işi yapmış ve yapmakta olan, dünyayı çok takmayan ama çocukları ve yaptığı isi ciddiye alan yetmiş yaşında hala çizim yapan boyalara dokunan sorumluluk sahibi bir adam. Sahi hala gokyuzune bu kadar kiymet veren insanlar var midir? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder